Ay - Kadın - Kan Üçlemesi Üzerine
(Hayır ben kadın ve ayın muhteşem uyumunun ele alındığı hiç bir konuyu rahat bırakmayacağım
hatta buyurun "for more" eklentisi :D https://merlinmira.blogspot.com/2022/03/ay-gunes-tanr-ve-tanrcalar-uzerine.html)
Kendi ülkemizden tutalım diğer birçok mihrap ülkelere kadar kadının adet görmesi , bunu dile getirmesi yahut gizlememesi ve kadın bedeninin üzerinde nefret , küçük görülme ve aşağılama güdülmesi asırlar geçse bile kaldı ve ne yazık ki kalmaya da büyük ihtimalle devam edecektir bilhassa günümüzde yaşanan kadın nefretine karşı ilaç gibi gelecek küçük bir yazı düşündüm kimdik neydik ve nereye geldik ? nasıl geldik tadında bizi özümüze döndürüp içimizde ki o küçük cadılara ithafen böyle bir yazı fikrine ulaştım .
Perslerde Kutsal Tanrıya baş kaldıran Jahi'nin dev yılanla ilişkiye girdikten sonra , Hristiyanlıkta Eve ( Havva) 'nın şeytan tarafından kandırılıp yasak elmayı yediğinde ona ve Havva'nın kızlarına verilen ceza , keza yine Tengricilikte yaradılış Mitolojisinde Kayra-Han'ın yemeyin dediği meyveyi yiyen Eje(ece)'ye verilen ceza ve son olarak İslamiyette ve Yahudilikte vücuttan kan çıktığı için pis ve kirli atfedilen adet kanaması .Benim gibi ziyadesiyle yüzeysel olarak bakıldığında genelde kirlenmekle içselleştirilmiş olan menstural döngü ya da adet kanaması Paganizmin ellerinde bambaşka bir perspektif bulmakta .
Şu ara notu da gireyim , hiçbir dine bu iyidir bu kötüdür muamelesi yapmamakla birlikte bariz olanı değiştirmeden ve güzelleme yapmadan SADECE kendi ilgi alanım VE BİLİNİRLİĞİ AZ OLAN KISMI ANLATMA doğrultusundayım bir kesimi germeden kötülemeden günümüzde çok da bilinmeyen bir konuyu yazıyorum . Düşmanca bir aşağılama amacı gütmemekle birlikte SADECE FARKLI BİR PERSPEKTİF EKLEME GAYESİNDEYİM . KEZA YİNE HİÇ KİMSEYİ DİNDEN ÇIKARTMAYI DA HEDEFLEMEMEKTEYİM Kİ ZİRA ZERRE UMRUMDA DEĞİL KİMİN NEYE İNANDIĞI VE İNANMAK İSTEDİĞİ .
Dişil İlah ve Paganizm
Paganizm zaten bildiğim kadarıyla insanlığın ilk ve ilkel din diyebileceğimiz kadarıyla kökleri farklı yerlerde farklı adlarla anılan bir doğa tabanlı duoteist ve politeist bir tık da doğa tapınımını içeren bir bir dinler bütünüdür . Aslında tam olarak farklılık dediğimiz olgu ve etkenler burada başlıyor . Paganizmin özünde Dişil İlahı , doğayı izleyerek harmanladıkları bir dini inanıştır diyebiliriz .Toprağın ekin vermesini ve kadının doğum yapması arasında ki benzerlik farkedildiğinde Dünya kadın bedeniyle içselleştirildi ve kutsallaştırıldı ve böylece İlahi Dişil paleolitik çağlarda motiflerini vermeye başladı . Ve tam olarak kadının adet görmesi de bir o kadar kutsal sayılmaya başlandı . Farklı zaman ve kültürlerden Kadın - Ay - Kan üçlemesini Elisabeth Brooke 'un Büyücülük Kılavuzu adlı kitabından alıntılarla inceleyelim o zaman ;
" Yunanistan'da adet kanı Hera
tarafından tanrılara sunulan olağanüstü kırmızı şarap
olarak biliniyordu. Yerliler taşlan adet kanı anlamında
kırmızı boyayla boyamışlardı. Thor aydınlanma ülkesine
ve sonsuz yaşama tanrıçanın kanında yıkanarak ulaşmıştı. Kelt kralları Kraliçe Mab'ın kırmızı içkisini içerek
Tanrı olurlardı. Ve kırmızıyla işaretlenmek tanrıça tarafından kral seçilmek anlamına geliyordu. İngiliz çiçek
tannçası Bloedwedd'in bütün vücudu çiçekten oluşuyordu. Ve ismi "kanlı düğün" sözcüğünden gelir. O,
Mısırlı Pharaos İsis'in kanını içerek ölümsüz olmuştur. Viktoryalılar adet görme zamanında hamile kalman çocukların
gizli güçleri olacağını düşünürlerdi. Benzer şekilde yaşlı
kadınların, büyülü kanlarını içlerinde sakladıkları için,
sihirli güçleri olduğuna inanılırdı, bunlar klan liderleri
ve şaman olurlardı. Adet gören bir kadına yaklaşan erkeğin, aklını gücünü, enerjisini ve diriliğini kaybedeceği
söylenirdi. Cerridwen'in kazanı ve kutsal kâse kanla
dolu olarak görülürdü. Elevsis'in karışımı ise kan ve
sütten, kadının ürettiği iki önemli sıvıdan oluşmuştu.
Menarche ya da kanamanın ilk göründüğü an, genç
kızlar için fiziksel olarak çocukluğun bittiği ve ruhsal
olarak öte dünyalara giden kapının açıldığı sihirli bir andır. Adet görme öncesi ve adet görme sırasındaki anlar kadınlar için en büyülü anlardır. Sınırsız gücümüzün yakıp yıkmaması için diğer kadınlarla birlikte geçirilmesi daha iyidir; Gorgon'un avladığı yalnızca erkeklerdir. Adet görmek için barınaklar ve kuytuluklar kadınlara, biran önce eve koşmanın ezici yükü yerine toparlanmak için zaman verirdi. Beraber yaşayan kadınlar
genellikle aynı zamanda adet görürler, hikâyeler anlatıp
kara büyü yaparlar ve kirletici etkilerden kendilerini
arındırılar. ilk kez adet gören genç kız kadınların büyü
dünyasına girer, diğer dünyanın eşiğinden geçmiş olur.
Adet görürken, düş görür, daha yaratıcı oluruz ve eğer
ruhsal etkinliğimiz engellenirse çılgınlaşırız. Doktorlar
buna adetlenme gerilimi derler, ama cadılar bunun delilik (Lunacy - ay çarpması) olduğunu bilirler. Elleri ve
dizleri üzerinde sürünerek bir kurt gibi ulumak doğrusal eril bilincine karşı iyi bir adetsel panzehirdir. Çiğ et
yiyerek yüzünüzde Gorgon maskesiyle sokaklarda avlanmak da fena değildir. Bildiğim hiçbir soyguncu size
yaklaşamaz. Bu onların kanlarını dondurur ve onları toza çevirir.
16. yy'da cadı avının revaçta olduğu bir dönemde
yazan Ficino, Ay hakkındaki çağdaş bilgiyi anlatır. Ay'ı
kuruluktan ve soyutluktan uzak deneyimsel, duygularla
ıslanmış, gezegenlerin en nemlisi olarak tanımlar.Ay'ın
daha çok doğa ve bedenle ilgili olduğunu, bahçıvanların
onun döngüsüne göre ekim yapmalarım ileri sürer. Ay
büyümeyi ve yok olmayı ifade eder. Ficino iyi zamanlama ve vücut ve ruh hakkında tam bir kontrol sağlayan
bu hızla ilerleyen gezegeni dikkatle izlememizi buyurur.
Yeni ay ilk çeyreğe kadar gençliği ve yeni başlangıçları ifade eder, ilk çeyrek ergenliği ve olgunluğu, dolunaydan ikinci çeyreğe kadar olgunluk ve yaşlılığı, son çeyrek yeni aya dek ölümü ve çürümeyi anlatır. O zaman Ay'ın değişimleri bizim değişimlerimizi ve yaşamın dinamiğini etkiler; doluluk, yenilik, büyüme, küçülme, ölüm. Ficino, aysal ruhu şöyle anlatır: "Bir ejder
ya da boğa üzerinde, boynuzlu, kafasında ve ayaklarının altında yılanlar olan genç bir kadın".
Ay ve yılan doğanın ve Ay'ın akışkan, değişken yapısını anlatırken boğa da doğanın verimliliğini anlatır.
Ay enerjiyi yansıtır ve emer. Ay derinliklerden emir alır
ve diğer gezegenlerin ruhlarını kontrol eder. Işığa (Güneş'e) geri giden yol karanlıklardan geçer. Ay küçüldükçe boşalarak, kendini akıtır. Eş - yayılım, son bulma, yok olma, ölüm işlemleri daha büyük bir modelin
parçası olarak görülürler, boşalma önemlidir, kişisel yaşam dolulaştığı kadar boşalır da, ışık kadar karanlık da
vardır.
Ay, içimizde bir hareket olmasının garantisi olmadan, yaşamımızı yüzeyde dolu gösteren amaçlar planlar; yorumlar ve açıklamaları boşaltır. Boşaltma, doğal
olarak dolulaşmak kadar iyi bir duygu vermez; yaratıcı
ve üretken görülmez... Ay'ı gözleyen çiftçiler ürünlerinin ne zaman olgunlaştığını, ağaçtan düştüğünü, iyileştiğini ve mayalandığını bilirler. Psikolojik olarak düzgün
kişi doğanın Ay'la birlikte azalarak, tam karanlığa düşeceğini bilerek ruhunun toprağına aynı anlayışla bakar.
Ölüm her zaman yaratıcılığa yakındır, Ay parlak,
doğurgan ve gelişkin olduğu kadar karanlık, kısırlık ve
boşluktur. Bir paradoks. Güneşsel evrim ölümün ve
yok olmanın reddi ve ona karşı dirençtir. Ay bilgeliği
şeylerin yaşamın başlaması için ölmesi gerektiğini bilir.
Ay yalnızca anların en kısasında dolunaydır.
DELİLİK (Lunacy)
Kâhinler ve şairler, rahipler ve aşıklar, hetairalar ve
Amazonlar, anneler ve kadın kâhinler, hepsi ayın çılgınlığını bilirler. Bize akıldışılığı, kaossallığı ve ayın kara
gölgesini anlatan içsel figürler ya da modelleri Eflâtun
dört taşkınlık olarak adlandırır. Şair, uyuyan yılanı
uyandırmak, coşkun birlikteliğin doruklarını ve en karanlık gecenin derinliklerini yaratmak için müziği, dansı
ve hayal gücünü kullanır. Musa'sız yaşam sakin ve mekaniktir; depresyona girer ve dinginleşiriz. Rahibe bize
ruhsal alanın sırrını, yaşamın esrarını, mitin ve kıssanın
çılgınlığım öğretir. Ayinle ruh, içindeki en gizli sırlara
ulaşır. Ay'ın ve anlar olmadan yaşam mekanik, ruhsuz,
anlamsız bir maddi varoluşa doğru eksilir. Aşık bizi
ateşli şehvetten aşkın yanan toprağına götürür. Tanrısal'a olan istekle sevgi bizi kendi yansımamıza, en yüksek ve en kutsal olana iter. Aşkın eksikliği ruhumuzu
öldürür ve bizi aç kalplerimizi dolduracak sofra aramaya zorlar. Kâhin bizi zihnimizden birliğe doğru götürür
ve bize geleceği anlatır, alınyazımızı egren kaderimizi
gösterir bize, yani Moirae'yi. Bize yüzey deneyiminin
sıkıcılığı ve karışıklığını bilmeyi, ve derinlerdeki hareketlenmelerle yüzeysel beklentiler arasındaki uyuşmazlığın sebep olduğu ruhsal yaralan hissetmeyi öğretir. Bize gerçekliğin bir düş olduğunu öğretir.
Aysal bilinç Oracle'nin sesidir.
' Bu. , Gece ve Ay tarafından paylaşılan bir Oracle’dir, dünya
üzerinde herhangi bir çıkış yeri ya da oturma yeri yoktur.
Ama her yerdedir... Ses kadın kâhinindi... Ay'ın yüzeyinden
okuduğu geleceği anlatan şarkıyla (Plutarch)' "
Bu alıntımıza birazcıkta etimoloji ekleyip şenlendirip renklendirelim dersek yukarda bahsi geçen Lunacy yani Delilik ( deli halinde olma ) kelimesi 1540'larda lunatic yani " deli " kelimesinden türemiştir . Ayın döngüleri tarafından tetiklendiğine inanılan bir delilik süreci . Eski ingilizcede monseoc yani lunatic kelimesi tam anlamıyla " ay - hastası " anlamına çıkıyor diyebiliriz . Ayın kendi içinde ki tatlı vahşiliğini ve karanlığını ve değiştirip dönüştürücü dişil enerjiyi birinci elden sembolize etmesinden sonra bence biz kadınlar hepimiz biraz ay hastasıyız :) . Ve biz kadınların da adet günlerimizden önce bir tık asabileşmemize de çoook rahatça lunacy diyebiliriz :D .
Yorumlar
Yorum Gönder