Yanarak Yok Olacak Bir Devir Ve Onun Tüm Alemleri Donduracak Soğuk Habercisi

 2022'de en soğuk ve belki de en bitmez kışı yaşayıp bitirmemizin üzerine sanırım bu yazı aşırı ironik ve ikonik olacak . Seferi gibi bir kültürden başka bir kültüre aşırı hızlı geçiş yaptığım için sanırım bu gün gözümüzü İskandinav Mitolojisinden ( yine)  tüm diyarlara yıkım getirecek olan Ragnarök'ün ve  o büyük savaşın  en soğuk habercisi olan Fimbulvetr ya da diğer bir değişiyle Fimbulwinter'a açacağız  . 


Tanrıların Kaderi Ve Karanlığı Olan  "Ragnarök "


Öncelikle birazcık kendi kalemimden birazcıkta güzel alıntılarla anlatacak olursam ,Ragnarök veya Ragnarøkkr  kelime anlamıyla Eski Norsça "Tanrıların Kaderi" veya "Tanrıların Alacakaranlığı" anlamına gelir   bir nevi kıyamettir , tam anlamıyla kıyamet diyemeyecek olmamızın sebebi ise kıyamette yaşayan tüm her şey yok olacak olurken Ragnarök'de ise hayatta kalanlar olacak ve yeni bir çağ başlayacaktır ve bu çağı da insanlar yönetecek ve tanrıların devri bir nevi kapanacaktır . 

Ragnarök'ün başlangıcının başlıca sebebi bir nevi Hileci Tanrı Loki'dir diyebiliriz . Loki'nin bir Jotun (dev)  ve aynı zamanda Bilge Yaşlı Cadı olan eşi Angrboda'dan doğacak olan 3 canavarımsı çocuğu Ragnarök'ü gerçekleştirecektir . Bunlar Dev Kurt Fenrir , Midgard'ın Dev Yılanı Jorgmundur ve Ölülerin ve Helheim'in Tanrıçası Hel'dir . 

Kısaca Ragnarök'ün başlangıcına şöyle diyebiliriz , Loki'nin Frigg ve Odin'in oğlu olan ışık , neşe , saflık , güzellik ve masumiyetin tanrısı olan Balder'i ökse otuyla öldürmesiyle başlar . Bunun üzerine Loki bir mağaraya hapsedilir üç delikli taşa Sigyn'den olan oğullarından biri olan  Narfi  kurda dönüştürülür ve Kardeşi Nari'yi parçalar . Ve Loki Nari'nin bağırsaklarıyla bu taşlara bağlanır ve Prose Edda'nın Glyfaginning bölümüne Skadi , taşlara bağlı olan Loki'nin başının tepesine tam suratına denk düşecek şekilde dev bir zehirli yılan asar , ne kadar bu süre zarfında Sigyn Loki'nin suratına dökülecek zehri bir kase yardımıyla engellemiş olsa da Sigyn her kaseyi boşaltmaya gittiğinde Loki'nin yüzüne damlayan zehir verdiği acıyla Loki'yi kıvrandırır ve acıyla kıvranmasından şiddetli depremlerin gerçekleştiğine inanılır . 

Balder ve Loki'nin arasında ki öldürme olayına gelin bir de küçük bir alıntıyla incleyelim :


"  Sturluson ne eklediyse, ya da bir şey eklediyse hikaye Baldur'un Düşleri şiirinde kısaca anlatılan olaylarla başlar. Baldur göremediği yaklaşan bir kıyametin kabuslarını görüyordu ve Odin Sleipnir'i ölüler diyarı Hel'e kadar sürer ve rüyaların ne anlama geldiğini bulmak için bir völva'nın ("kahin") ruhunu diriltir. Sturluson, Frigg'in İskandinav kozmolojisinin Dokuz Aleminde dolaştığı ve her şeyden, canlı ve cansız, oğluna zarar vermeyeceklerine dair söz aldığı bu noktada hikayeyi alır. Her şey söz verir ve daha sonra Asgard tanrıları, Baldur'a bir şeyleri fırlatıp üzerinden sekmesini izlemek için ilginç bir oyun geliştirirler.Loki, bunu gözlemleyerek kendini bir kadına dönüştürür ve büyük salonunda Frigg'i ziyarete gider. Frigg, ziyaretçiye Asgard'da tanrıların neyin peşinde olduğunu sorar ve Loki "kadın kılığında" ona Baldur'a her zamanki nesneleri fırlatma sporlarında olduklarını söyler. Ziyaretçi daha sonra utangaç bir şekilde her varlığın Frigg'in oğluna asla zarar vermeyeceğine söz verdiğinin gerçekten doğru olup olmadığını sorar. Frigg ökse otundan çok genç ve zararsız olduğu için asla söz vermesini istemediğini söyler.

Loki acele eder, Valhalla'nın batısında bir ökse otu bulur ve onu sivri bir nesne haline getirir. Asgard'a döndüğünde tanrılar hala onların oyunundalardır ve Baldur'un kör kardeşi Höðr, eğlenceye katılamadığı için üzgün bir şekilde bir tarafta duruyordur. Loki ökse otunu Höðr'un eline koyar ve nişan alırken ona rehberlik edeceğini söyler. Höðr, ökse otunu fırlatır ve Baldur anında ölür.

Tanrıların hepsi dehşete kapılır ve Frigg, Hel'e gidip Baldur'u getirecek bir gönüllü için adeta haykırır. Baldur'un kardeşi olarak anılan tanrı Hermóðr'a Sleipnir verilir ve diğerleri Baldur'un cenazesini hazırlarken bu tanrı Hel'e doğru yola çıkar. Baldur'un karısı, ay tanrıçası Nanna, ya kederden ölür ya da Baldur büyük gemisi olan Hringhorni'de ateşe verildiğinde kendini öldürür. Tanrıların hepsi katılmıştır ve Odin, Thor gemiyi fırlatmaya çalışmadan ve başarısız olmadan önce Baldur'un ölü bedenine bir şeyler fısıldar. Kadın dev Hyrrokkin, Jotunheim'dan çağrılır ve büyük tekneyi denize sokar, alevlerin yanıp sönmesine ve işi daha iyi yapabileceğini hisseden Thor'u kızdıran depremlere neden olur. Alevler Baldur ve Nanna'nın cesetlerini yutarken, Thor öfkeyle cüce Litr'i – sadece koşarken yakınından geçen - gemiye tekmeleyerek onu canlı canlı yakar.

Bu arada Hermóðr Hel'e gelmiştir ve Ölüler Kraliçesi'nden Baldur'un ve hemen yenice geldiğini gördüğü Nanna'nın geri dönmesini ister. Hel, yalnızca Dokuz Diyardaki her şeyin Baldur için ağlaması şartıyla kabul eder. Hermóðr ayrılır ve bunu yapmayı reddeden dev Thokk (kılık değiştirmiş Loki) hariç, düşmüş tanrı'nın yasının tutulması için her şeyi elde eder. Baldur ve Nanna daha sonra Ragnarök'a, dünyanın yeniden doğuşunda geri dönene kadar ölüler diyarında kalmak zorundalardır.Odin, bir gün içerisinde hemen büyüyen ve Baldur'un intikamını almak için Höðr'u öldüren oğlu Váli'yi dünyaya getiren kadın dev Rindr ile çiftleşir. Daha sonra, tanrıların bir ziyafetinde Loki, Thor ortaya çıkana kadar orada olan herkese hakaret eder. Thor onu dövmekle tehdit eder ve tanrılar daha sonra Loki'yi başının üzerine zehir damlatan bir yılanla bir mağarada yeryüzünün altına hapseder. Bu cezanın Baldur'un ölümündeki rolü ve ziyafetteki hakaretler yüzünden olduğu söyleniyor. Loki ve çocukları, Kurt Fenrir, Dünya Yılanı Jörmungandr ve Ölülerin Kraliçesi Hel, Ragnarök'ün şafağına kadar özgürleşip Asgard tanrıları ve Valhalla Kahramanlarıyla son büyük savaşta yüzleşene kadar kendi hapishanelerinde kalacaklardır." 


Bu anlattığımız Ragnök'ün başlamasından kısa bir süre önce olanlar bir de artık Ragnarök'ün olacağının , gerçekleşeceğinin bir de habercisi mevcuttur çok uzatmadan hadi bunu da inceleyelim . 


Fimbulvetr ya da Fimbulvinter Üzerine 

Fimbulwinter artık Ragnarök'ün başlayacağını haber veren uzun süren vere araya hiç yaz almayan uzun bir kıştır . Öncesinde bir üç yıllık kış yaşanacak ve devamında bir üç yıl daha kış olacaktır . Bu soğuğun artık yıkımın başlayacağı zamanın habercisi olacağına inanılır . 


Fimbulvetr , "korkunç, harika kış" anlamına gelen Eski İskandinav dilinden gelir. "Fimbul" ön eki "azametli / büyük" anlamına gelir, dolayısıyla kelimenin doğru yorumu "büyük kış"tır.  Ya da biraz daha anlam katacak olursak Kuvvetli Kış olarak da isimlendirebiliriz . Fimbulvetr ya da Fimbulvinter İngilizceye Fimbulwinter olarak sunulmuştur . Snorri Sturluson Fimbulvetr 'i şöyle tanımlar : 

"Birincisi, Korkunç Kış denilen o kış gelecek: o zaman kar her taraftan yağacak; o zaman donlar büyük olacak ve rüzgarlar keskin olacak; güneşte erdem olmayacak. Bu kışlar arka arkaya üç olacak ve aralarında yaz olmayacak; ama önce üç kış daha gelecek, öyle ki tüm dünyada büyük savaşlar olacak. O zaman kardeşler açgözlülük uğruna birbirlerini öldürecekler ve hiç kimse adam öldürme ve ensest ilişkide babayı veya oğlu esirgemeyecek." 


( Yukaridaki yazının bir nevi orjinal metni diyebiliriz )

Bu yoğun kış The Prose Edda'da yani Nesir Edda'da  şöyle anlatılır : 

https://is.cuni.cz/studium/predmety/index.php?do=download&did=62028&kod=ARL100252

Bölüm 16 : Ragnarök sayfa 46) 

"  Then said Ganglere: What tidings are to be told of Ragnarok? Of this I have never heard before. Har answered: Great things are to be said thereof. First, there is a winter called the Fimbul−winter, when snow drives from all quarters, the frosts are so severe, the winds so keen and piercing, that there is no joy in the sun. There are three such winters in succession, without any intervening summer. But before these there are three other winters, during which great wars rage over all the world. Brothers slay each other for the sake of gain, and no one spares his father or mother in that manslaughter and adultery. Thus says the Vala's Prophecy:


Brothers will fight together

 And become each other's bane;

 Sisters' children

Their sib shall spoil. 

Hard is the world,

 Sensual sins grow huge.

 There are ax−ages, sword−ages−

−− Shields are cleft in twain,−−− 

There are wind−ages, wolf−ages,

 Ere the world falls dead. " 



Normalde buradan Ragnarök'de ve devamında nelerin yaşandığından devam edecektim lakin Fimbulvetr'i araştırırken çok da planımda olmayan ama gerçekten şaşırtan bilimsel bir araştırmaya denk geldim konumuzla alakalı hatta daha çok Fimbulvetr ile alakalı .

 Tüm bu koca yazıların üstüne gerçekten Fimbulvetr'in Norveç ve İsveç de çooook eski zamanlar hatta antik diyebileceğimiz kadar uzun zamanlar öncesinde dolaylı yoldan yaşandığını biliyor muyduk ? sanırım benle birlikte bir çok kişi habersizdir konuya ... o zaman yeni yazımıza geçelim ufaktan . (  https://sciencenorway.no/archaeology-climate-cultural-history/the-long-harsh-fimbul-winter-is-not-a-myth/1613223 ' den alıntıdır) 


"Son yıllarda, Norveç ve İsveç'teki araştırmacılar, 1500 yıl önce gezegeni vuran bir felaketin giderek artan net kanıtlarını buldular.



Felaket, Norveçlileri ve İsveçlileri son derece sert vurmuş olmalı - Kara Ölüm kadar sert. Aynı şey Baltık, Polonya ve kuzey Almanya'da da olmuş olabilir.1910'da İsveçli coğrafyacı ve yosun araştırmacısı Rutger Sernander, Fimbul kışının İskandinav ülkelerinde gerçek bir olay olabileceği teorisini ilk kez ortaya attı. Hipotezi, bunun 2000 ila 2500 yıl önce bir iklim felaketinden kaynaklandığıydı.Birkaç yıl boyunca insanlar Sernander'ı ve fikirlerini dinledi. Sonra şüphe geldi, çünkü arkeologlar böyle eski bir felaketin izini bulamadılar.

Ancak artık biliyoruz ki, sadece 1500 yıl önce dünyayı ve özellikle de İskandinav ülkelerini bir iklim felaketi vurdu.Ve bunun ardından başka bir felaketin gelmiş olabileceğini biliyoruz. Hangisi o kadar büyük olabilirdi ki.

Şu anda, iki NASA bilim adamı, Richard Stothers ve Michael Rampino, zaman içinde bilinen volkanik patlamaların bilimsel bir özetini yayınladılar. Çalışmalarının çoğu, Grönland'daki eski iç buzul buzundan alınan buz çekirdeklerine dayanıyordu.

Arkeologlar makaleyi okudu. 536 yılında çok dramatik bir şey olmuş olabileceğini anladılar. Fimbul kışı için yapılan yeni avın merkezinde, şimdi İsveç'teki Uppsala Üniversitesi'nde emekli bir arkeoloji profesörü olan Bo Gräslund vardı.

Gräslund, Fimbul kışının gerçek bir olay olduğunu ve 536'dan sonraki yıllarda gerçekleştiğini öne süren ilk kişi oldu. Ayrıca 13. yüzyıl İzlandalı tarihçi Snorre'nin Edda adlı kitabında sadece çok soğuk ve soğuk olmasıyla ilgilenmediğine dikkat çekti,  kışlar karlıydı - Snorre da endişeliydi çünkü arka arkaya birkaç yıldır yaz yoktu.O zaman Fimbul kışı, yaz olmadan art arda birkaç yıl anlamına geliyordu - bu, 1500 yıl önce uzak kuzeyde yaşayan insanlar için yalnızca tahminde bulunabileceğimiz sonuçlar doğurabilirdi.Gräslund ayrıca İsveç nüfusunun 500'lerde yarıya indiğini tahmin eden ilk kişi oldu ve ilk yıllarda bir çok kişi Gräslund'un hipotezine inanmadı.

2007 yılında “Fimbulvintern, Ragnarök och klimatkrisen år 536–537 e. kr." (Fimbulvintern, Ragnarök ve MS 536-537 yıllarında iklim krizi) İsveç dergisi Saga och sed'de bahsdildi .

Bundan sonra, araştırmacılar ciddi bir şekilde Fimbul kışı için derin bir araştırmaya başladılar ve son yıllarda, Bo Gräslund'un haklı olduğunu açıkça gösteren birçok keşif yapıldı. Norveç'te, polen birkaç bataklığın derinliklerinde bulundu; bu, uzun bir süre sonra kültürel manzarayı açıkça değiştiren dramatik bir olayın kanıtıydı .

Yaşlı ağaçların ağaç halkaları bir başka önemli ipucu sağlar.


Arkeologlar artık neyi arayacaklarını bildiklerine göre, bu bilim adamları da materyallerinde giderek daha fazla ipucu buluyor. Bugün arkeologlar, 1500 yıl önce Norveç ve İsveç'teki çiftliklerin ve insanların  başına dramatik bir şey geldiğini görüyorlar. Ya insanlar taşındı ya da bir anda  ortadan kayboldular. Ama bu döneme ait mezar buluntuları ve kalıntıları  yok denecek kadar azdı . Bu zamanlarda rtık güzel mücevherler yapılmadı ve Batı Norveç'teki güzel çanak çömlek gelenekleri sona erdi. Hayat sefil görünüyordu  ve ayrıca,  insanlae tanrılara daha fazla altın kurban etmiş gözüküyordu.

İnsanlar dağları terk etti


Per Sjögren, Tromsø Üniversitesi Müzesi'nde paleoekolog olarak çalışıyor. Geçmişten yaşam hakkında ipuçları arama konusunda uzmanlaşmıştır

Sjögren ve meslektaşlarının Norveç'teki Fimbul kışının izini sürmesi, Norveç dağ kültürel peyzajındaki değişiklikleri inceleyen büyük bir araştırma projesi üzerindeki çalışması sırasında oldu.

Dağlardaki bataklık topraklarından alınan polen örneklerinde 1500 yıl önceki dramatik bir iklim olayının net izlerini gördüler.

"Fimbul kışının ilk izlerini Norveç'in kuzeyinde bulduk. Sonunda aynı şeyi güney Norveç'te de bulduk” diyor Sjögren.

“Manzaranın yeniden büyüdüğünü görüyoruz. İnsanlar ve hayvanlar, dağlarda kullandıkları kültürel manzaraları bırakmış olmalı ”diyor.

Storesætra'yı Stryn'de kim bıraktı?

Kari Loe Hjelle, Bergen Üniversitesi'nde doğa tarihi profesörüdür. Norveç'te yaşam hakkında yazılı kaynakların olmadığı bir zamanda, polen ve geçmişten gelen diğer kanıtların insanların yaşamları hakkında bize neler söyleyebileceğiyle ilgileniyor

Hjelle, Stryn'deki Storesætra'da toprağın derinliklerindeki çimen ve ağaç poleni miktarlarını incelediklerinde paleoekologlar tarafından oluşturulan bir diyagramı anlatıyor. Bu, Jostedalsbreen'in hemen altında, insanların Taş Devri'nden beri kullandığı bir alanda bir sæter veya yazlık çiftlikti. Diyagram, insanların bu araziyi 0 ve 500 yılları arasında nasıl kullandığını açıkça göstermektedir. Polen kaydı, çok sayıda çimen ve daha küçük ağaç göstermektedir. Sonra 500'lerde bir şey olmuş ve  Çim poleni önemli ölçüde azalmış . Kömür tozuda , insanların bir manzarayı kullandıklarının bir başka göstergesidir. Bu aynı zamanda 500'lerde Stryn'deki Storesætra'da da yok oluyor. Morten Vetrhus, Bergen Üniversitesi'ndeki yüksek lisans tezini Göç Dönemi'nden Merovenj Dönemi'ne geçişte, yani yaklaşık 550'den önce ve sonra neler olduğu üzerine yazdı. Arkeologların ilginç bir şey bulduğu yerlerin sayısında keskin bir düşüş olduğunu bildiriyor. Keşif alanlarındaki düşüş yüzde 70 kadardı.
Göç Dönemi'nden Merovenj Dönemi'ne kadar Rogaland'daki arkeolojik buluntuların sayısındaki düşüş daha da büyüktü ve sonuç olarak bu düşüş yüzde 87 oldu.

Bu, Merovenj Dönemi'nin Göç Dönemi'nden yüz yıl daha uzun sürmesine rağmen Jæren gibi verimli bir bölgede bile, alanın bazı kısımlarnın insanlardan tamamen boşalmış olduğunu gösterir .
"Bu çok güçlü bir düşüş. Bu insanlara ne oldu? Neden onlara dair kanıt bulmayı bırakıyoruz?” Iversen soruyor.
Iversen'e göre , insanlar krizle yüzleşmek için kullandıkları bir stratejinin, küçük ve en az üretken çiftlikleri terk etmek olduğuna inanıyor. Daha büyük ve daha merkezi konumdaki araziler bunun yerine daha küçük üretim birimlerine bölündü.
İşgücü eksikliği, Rogaland'da ve muhtemelen Norveç'in geri kalanında, 500'lerin ortalarındaki felaketten önceki seviyelerde çiftlik operasyonlarını sürdürmeyi zorlaştırdı.
Iversen ayrıca toplu ölümün hayatta kalan insanlar için daha fazla araziye sahip olmasına neden olup olmadığını merak ediyor. Bu, arkeologların neden daha fazla hayvancılığı yansıtan 500'lü yılların ikinci yarısında Norveç'te tarım izleri bulduğunu açıklayabilir. Bu, diğer tarihçilerin 1350 civarında Kara Ölüm'den sonra olduğuna inandıklarına benzer bir şey.


Felaketten sonra Norveç'te kurulan yeni güç merkezlerinin bazı örnekleri de var.

Kuzey ülkelerindeki en büyük mezar höyüğü olan Romerike'deki Raknehaugen muhtemelen bunu yansıtıyor. Ülkede daha az güçlü insan kalmıştı, ancak kalanlar daha fazla kontrole sahip olabilirdi ve felaketten daha da güçlü olabilirdi. Arkeologlar İsveç'te de aynısının kanıtını buldular. Iversen, felaketin İskandinavya'daki sosyal yapılar üzerinde de büyük bir etkisi olması gerektiğinden şüphe duymuyor ve teorisi, felaketin en çok toplumun üst ve alt katmanlarını vurduğu yönünde. Sonuç olarak, felaketten sonra bir "orta sınıf" daha da büyüdü. Ve bununla birlikte, insanların eskisinden daha eşit olduğu bir toplum ortaya çıktı .
Aynı zamanda Kültür Tarihi Müzesi'nde araştırmacı olan Ingunn Røstad, 600'lü ve 700'lü yıllarda Demir Çağı insanlarının kullandığı giysi ve takıların 500'lerin başlarına göre daha basit kalitede olduğunu göstermiştir. Iversen, "Güzel altın ve gümüş takılar daha az yaygındı" ve “Yapılan mücevherler daha basit hale geldi. Neredeyse 'ev yapımı' görünüyor. ”  diyor.



İklim mi yoksa  veba mı?


Iversen şimdi, nüfusu yok edenin yalnızca iklim felaketi olup olmadığını merak etti .Yoksa -gittikçe daha fazla bilim insanının inanma eğiliminde olduğu gibi- iklim ve ciddi bir salgının birleşimi miydi?
Justinian vebası 541 yılında Güney Avrupa'yı vurdu. İskandinav ülkelerine de ulaştığına dair hiçbir kanıt yok. Ancak mezarları açan araştırmacılar, son zamanlarda vebanın Almanya'ya geldiğini tespit edebildiler. Bu, Norveç'i de vurması pek olası değil. 500'lerden gelen bakteri - Yersina pestis - 1300'lerde Kara Ölüm sırasında Avrupa'yı vuranla aynı. Büyük Konstantinopolis şehrinde, 541 ve 542 yıllarında Justinianus vebası sırasında sakinlerin yaklaşık yüzde 40'ının öldüğü tahmin ediliyor.

İsveç Köylerinin Yarısı Terk Edildi

Fredrik Charpentier Ljungqvist, Stockholm Üniversitesi'nde hem tarihçi hem de iklim bilimcidir.“İsveç arkeolojik araştırmalarından, Mälardalen, Öland ve Gotland'da nüfusun belki de yüzde 50'sinin ortadan kaybolduğu artık açıkça görülüyor. Binaların neredeyse yarısı terk edildi” diyor. İklim bilimcileri, 536 yılında büyük bir volkanik patlamanın olmuş olduğunu savunuyor ve "Muhtemelen kuzey yarımkürenin tropikal olmayan kesiminde bir yerde oldu. Salgın, atmosfere büyük miktarlarda aerosolün (küçük parçacıklar) gönderilmesine neden oldu” dedi. Bunu 540 yılında daha da büyük bir volkanik felaket izledi. "Bu, Ekvator'a yakın bir yerde olmuş olmalı. Belki de güney Meksika'daki El Chichón yanardağıydı" dedi.
İki volkanik patlamadan kaynaklanan küçük parçacıklar, birkaç yıl boyunca atmosferde kaldı ve kuzey yarımkürede güçlü bir soğumaya yol açtı. Ljungqvist, artık yaşlı ağaçlarda yıllık halkalar üzerinde bunu doğrulayan bir dizi çalışma olduğuna dikkat çekiyor. 536 ve 540 yıllarında iki büyük volkanik patlamanın kümülatif etkisinin, bu soğumayı oldukça istisnai ve çok uzun süreli yapan şeyin olduğuna dikkat çekiyor. Ljungqvist, "Bugün bunun Dünya'nın 2000 yılı aşkın süredir yaşadığı en şiddetli soğuma olduğunu biliyoruz" diyor. Yaz ortasında ağaçlarda don

O kadar Soğuktu Ki, Yazın Ortasında Ağaçların İçi  Don Olmuştu .

Bunun izleri, diğer yerlerin yanı sıra Rusya'da da bulundu. Yaz aylarında ağaçların içlerinin donması çok nadirdir.
“536 yazında soğutma ortalama 3-4 derece, takip eden yıllarda ise biraz daha az olabilir. Aynı zamanda, soğutma 540 yılında yeniden başladı. Kulağa pek hoş gelmeyebilir. Ancak soğuk, yaz boyunca neredeyse eşit olarak dağılmadı. Ljungqvist, Yazın belirli dönemleri muhtemelen ekstra soğuktu, yazın diğer kısımları muhtemelen normal sıcaklıklara sahipti” diyor.



Diğer bir konu ise düşük güneş ışığıydı. Güneş ışığı atmosferdeki kül tabakasına nüfuz edemedi. Güneş ışığı olmadan bitkiler başarısız oldu. İnsanlar yiyecek yetiştiremiyorlardı. Hayvanları için saman yetiştiremediler. Ljungqvist, 536'dan sonraki soğuk yazların bazı yerlerde yoğun yağışlar yaşadığını belirtiyor.Tahıllar olgunlaşmıştı , ancak çürümüştü .



Sonra veba geldi

İskandinav ülkelerinden 500'lü yıllardan kalma yazılı kaynaklar yok.
Ancak İtalya'da, 536'da tarihçi Flavius ​​Cassidorus, günde sadece birkaç saat süren kara bulutlar ve güneş ışığıyla dolu bir gökyüzü rapor ediyor.

  • Tarihçi Prokopios, Konstantinopolis'te sürekli bir güneş tutulmasından söz eder
  • İrlanda'dan kıtlık tasvirleri var.
  • Çin'den yaz ortasında kardan bahseden yazılı kaynaklar var.
  • Sonra - 541 yılında - Justinianus vebası Avrupa'ya gelir.



"Güney Avrupa'da bu veba salgınının 800 yıl sonraki Kara Ölüm kadar acımasız olduğunu biliyoruz. Ljungqvist, 500'lerde vebanın Kuzey Avrupa'ya da ulaştığına dair pek çok kanıt var, ancak onu tanımlayan yazılı kaynaklara sahip değiliz” diyor.

2013 yılında Alman bilim adamları, günümüz Almanya'sında gömülü olan üç kişinin bu dönemde zararlı bakteri Yersina pestis tarafından enfekte olduğunu doğrulayabildiler.

Veba Alpler'in kuzeyine ulaştıysa, Ljungqvist muhtemelen İskandinavya'ya da ulaştığını düşünüyor.

Ljungqvist, "İklimdeki dramatik soğuma ve Justinian vebası birlikte insanlar için Kara Ölüm'den bile daha büyük bir felaket yaratmış olabilir" diye düşünüyor. İsveç'te popüler bir bilim kitabı yayınladı, Klimatet och männskan under 12000 år, (İklim ve İnsan 12.000 Yılda).



Ljungqvist ayrıca 2016 yılında Nature Geoscience dergisinde bir araştırma makalesinin ortak yazarlığını yaptı. Burada araştırmacılar, 536'dan 660'a kadar olan dönemi tanımlamak için Geç Antik Küçük Buz Devri adını kullandılar.

Dramatik Bir Geçiş

Norveç'te 550 yılından önceki yüzyıllara Göç Dönemi denir. 550'den sonra 800'e kadar olan süreye Merovenj Dönemi denir. Ardından Viking Çağı gelir. 550 yılı civarında Göç Dönemi'nden Merovenj Dönemi'ne geçiş, aynı zamanda daha eski Demir Çağı'ndan daha genç Demir Çağı'na geçişi de işaret ediyor. Felaket, Göç Dönemi ile Merovenj Dönemi arasındaki geçişte ve daha eski Demir Çağı'ndan daha genç Demir Çağı'na geçişte meydana geldi. Bu, araştırmacıların - muhtemelen zaten anlamış olduğunuz gibi - bir süredir dramatik bir şeyin olması gerektiğinden şüphelendiği geçiştir. Şimdi bu dramatik olayın ne olduğunu biliyoruz.

Kaybolan mezarlar


İşte 1500 yıl önceki felaketin Norveç'ten bazı diğer göstergeleri: Norveç'te, Merovenj Dönemi'nin başlangıcındaki mezar buluntularının sayısı, Göç Dönemi'ndeki buluntuların sayısıyla karşılaştırıldığında en az yüzde 90 oranında düşüyor. Tekrarlamak gerekirse: Bu, felaketten önceki ve sonraki zamandı. Bu değişiklik kesinlikle yeni gömme geleneklerinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak eşit derecede olası bir neden, 536 ve 540'taki volkanik patlamaların ve Justinianus vebasının birleşik etkisidir. Danimarka'da arkeolog Morten Axboe, iklim şokunun hemen ardından büyük miktarlarda altın ve diğer değerli metal mücevherlerin kurban edildiğini buldu.Axboe'nun teorisi, bu fedakarlıkların çaresiz insanların eylemleri olduğudur. Daha yüksek güçleri yumuşatmaya çalıştılar ve onlardan güneşi gökyüzüne geri getirmelerini istediler.

Garip bir şekilde sessiz bir zaman


Norgeshistorie.no'da Merovenj Dönemi (550-800) ile ilgili bir makalenin başlığı "Yüz yıllık sessizlik" anlamına gelen "Hundre års tystnad"dır.Per Ditlof Fredriksen, Oslo Üniversitesi Arkeoloji, Koruma ve Tarih Bölümü'nde doçenttir ve makalenin yazarıdır. Fredriksen, bu tarihsel dönemin ilk bölümünü Norveç'te garip bir biçimde sakin bir dönem olarak adlandırıyor. Kültür Tarihi Müzesi'ndeki Iversen gibi, 550 ila 650 yılları arasında Norveç'te çok az arkeolojik buluntu olduğuna dikkat çekiyor. Sadece insanlar ev yapmayı ve ölülerini gömmeyi bırakmıyor. Ayrıca insanlar önemli aletlerin nasıl yapıldığını unutuyor gibi görünüyor. Kesinlikle ihtiyaç duydukları araçlar.


Arkeologların Norveç'teki insan yaşamının bir kez daha normale dönmeye başladığını görmeleri ancak 650 yılı civarında başlıyor. Ama o zamanlar teknolojinin çoğu yeniydi. Pek çok bilgi açıkça ortadan kaybolmuştu. Örneğin, insanlar tamamen yeni bir şekilde demir yapmaya başladılar.Rogaland ve çevresinde 1500 yıl önceki felakete kadar pek çok yetenekli kuyumcu vardı ama hem onlar hem de zanaatları ortadan kayboldu. Aynı şey, güneyde Jæren'den kuzeyde Sogn'a kadar Merovenj Dönemi'nden önce batı Norveç'te yaşamış olan birçok yetenekli çömlekçinin başına geldi. Norveç'te eşit derecede iyi çanak çömlek yapılmadan önce bir bin yıl daha alacaktı.

Hangi Volkanlardı?

Fimbul kışını yaratan art arda iki farklı volkanik patlama olduğuna dair en açık göstergeler, Grönland'daki iç buz tabakalarından elde edilen buz çekirdeklerindendir. Bazı araştırmacılar, 536'daki ilk felaketin nedeni olarak El Salvador'daki Ilopango yanardağını öne sürdüler. Diğer bir alternatif ise Endonezya'daki Krakatau. Bunun yerine, Ljungqvist, araştırmacıların bugün bildiklerine dayanarak, güney Meksika'daki El Chichón'un en olası neden olduğunu düşünüyor. 1982'de El Chichón'un hala ölümcül bir yanardağ olduğu ortaya çıktı. O sırada bir patlama 2000 kişinin hayatına mal oldu. Bundan önce yanardağ 1360 yılından beri patlamamıştı ve insanlar uyuyan devin uyanmasına hazırlıklı değildi.


Volkanlar tarafından atmosfere salınan aerosollerin bugün Dünya'nın iklimini etkileyebileceği konusunda çok az şüphe var. Aerosollerin ulaştığı atmosfer ne kadar yüksek olursa, etki o kadar uzun sürer. Muhtemelen belirleyici olan, aerosollerin stratosfere mi yoksa hava trafiğinin çoğunun bulunduğu irtifa olan 10.000 metrenin üzerindeki irtifalara mı ulaştığıdır.

Büyük volkanik patlamalar nadir değildir


Birleşmiş Milletler İklim Paneli (IPCC), son 2000 yıldaki iklim değişikliğinin volkanlardan nasıl etkilenmiş olabileceğine dair 2013 tarihli bir raporda yazdı. Günümüz araştırmacılarının zaman içinde volkanik patlamaların etkileri hakkında sahip oldukları bilgilerin çoğu, Grönland ve Antarktika'dan toplanan buz çekirdeklerinden geliyor. IPCC raporunun arkasındaki araştırmacılar, Viking Çağından bu yana iklimi önemli ölçüde etkileyen çok büyük volkanik patlamaların olmadığı sadece iki veya üç yüz yıl olduğunu buldu. Geçen yüzyılın tamamının - 20. yüzyılın - devasa volkanik patlamalar olmadığı gerçeği, bunun birkaçımızın tekrar olabileceğini hayal edebileceği bir şey olmasına yardımcı olmuş olabilir.





İklimi uzun bir süre boyunca etkileyen dev volkanik patlamalar aslında çok nadir değildir. Atmosferin derinliklerine ulaşan aerosollerin sayısına bağlı olarak, büyük bir volkanik patlamadan sonra bir ila üç yıl boyunca Dünya'nın iklimi ve sıcaklığının etkilenmesi olağandır.536 ve 540 yıllarında muhtemelen olduğu gibi, arka arkaya böyle devasa volkanik patlamalar meydana gelirse, iklim üzerindeki etkisi daha da büyük olacaktır. Bu tekrar olursa, Dünya'da yiyeceğe ihtiyacı olacak çok daha fazla insan var. Öte yandan toplum bu tür bir felakete çok daha hazırlıklıdır. Yiyecekleri ve çoğunlukla ihtiyacımız olan her şeyi uzun mesafelere taşıyabiliriz. 1500 yıl önce soğuk Norveç'te yaşayan insanlar bunu yapamazlardı. Tamamen yetiştirdikleri gıdaya ve kendi yetiştirdikleri hayvanlara bağımlıydılar.

1816 yılı "Yazsız Yıl" olarak bilinir hale geldi.




Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'nın doğu kesiminde alışılmadık derecede soğuk bir yıldı. Ayrıca olağandışı bir yağmur da vardı. 1817'den sonraki baharda, Avrupa'nın bazı bölgelerinde tahıl fiyatları iki katına çıktı. Alışılmadık derecede soğuk olan 1816 yazının ana nedeni, Endonezya'daki Tambora yanardağının patlamasıydı. Ancak Tambora patlamasından önceki yıllarda, tümü atmosfere çok fazla toz yayan dört büyük volkanik patlama daha olmuştu. 1816'daki doğal afet, 536'daki felaketle neredeyse aynı büyüklükte değildi. Yine de şiddetliydi. Bu nedenle, sonuçların hiç de aynı olmadığını belirtmekte fayda var. İki yüz yıl önce dünya modernleşiyordu. 1816'da kapsamlı uluslararası ticaret vardı. Gemiler çok fazla yiyecek taşıyabilirdi. Zor durumdaki insanlar Amerika'ya gidebilirdi ve birçoğu gitti. Bazı ülkelerde çok yoksullara yardım edebilecek bir tür sosyal refah sistemi vardı. Ulusal sağlık sistemleri ve çoğu insan veba salgınlarını önlemede çok daha iyi hale geldi. 500'lü yıllardaki gibi bir felaketle yeniden karşılaşırsak, onunla yüzleşmek için çok daha donanımlı oluruz."




Şimdilik çıtır ara çerezlik konumuzu bırakıp Fimbulwinter'ı mümkünse sadece mitoloji olarak bilmiş olalım ve asla böyle bir kış yaşamayacak olmayı temenni edip kötünün bir tık daha kötüsü diyebileceğimi Ragnarök'e ve Tam olarak Ragnarökte neler olduğuna bakalım .( Yazı bana ait değil alıntıdır Başlıktan siteye doğru yönlendirileceksiniz ) 


Tanrılar Ve Devlerin Son Savaşı 

Tanrıların kaçınılmaz sonu olarak bilinen Ragnarok’ta hangi tanrı ve tanrıçaların öleceği de önceden belli olmuştur. Ancak ne olursa olsun tüm tanrılar kapılarına kadar gelmiş olan felaket için hazırlanmayı sürdürmüştür. İskandinav tanrı ve tanrıçalarının yüceliği belki de kapılarına dayanmış olan kıyameti reddetmeleri ile başlamıştır.

Baş tanrı OdinValkyrie’lerini ve diğer tüm başarılı kahraman savaşçılarını toplamış ve kapılarına dayanmış olan savaş karşı bir ordu oluşturmuştur. Dünyanın görebileceği son çağ en korkutucu ve ürkütücü olaylar ile başlamıştır. Nors kültürü için çok önemli ve değer verilen aile kültüründen artık eser kalmamıştır. O dönemin içinde bulunduğu durumda İskandinav yazıtlarında şu şekilde bahsedilmiştir.

’Savaş baltalarının, kılıçların, kırılmış kalkanların konuşacağı, Ve fırtınaların kopacağı, kurtların saldıracağı bir çağ başlayacak, İnsanların çağı sona ermeden hemen önce.’’

İskandinav yazıtlarında yazılmış olan bu dizeler Yahudilerin ve Hristiyanların şeytanın gelmesi ile ilgili olarak yazılmış olan yazılara büyük benzerlik göstermektedir.

Bu dönem içerisinde yaşanacak olana birçok kehanetin başında kurt sürülerinin hem güneşi hem de ayı yemek için aralarında bir yarışa gireceği, Güneş ve ay bu durumu görünce gökyüzünde bir uçtan diğer bir uca kadar gidip saklanmış ve kendilerini bulamamaları için güvende olacakları yer aramışlardır.

Birinci kurt, güneşi yutacak ve insanlar bunun büyük bir felaket olduğunu düşünecekler. İkinci kurt ise ayı yutacak ama bu ilki kadar büyük bir infial yaratmayacak. Yıldızlar gökten düşecek, yer yüzü sarsılacak, dağlar sağa sola savrulacak, bütün bağlar kopacak, zincirler kırılacak ve böylece kurt Fenrir serbest kalacak.”

Dünya’nın Sonu

Dünyanın sonunu getirecek olan üç temel etken bulunmaktadır. Bunlardan ilki kurnaz Loki’nin dünyaya getirmiş olduğu çocuklardan biri olan dünya yılanı Jörmungandr’dır. Savaşçı kişiliği ile bilinmiş olan bu yılan denizin en karanlık en dip yerinde kıvrılarak gelmiş ve büyük, korkutucu gelgitlere ve devasa dalgaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu gelgitler Naglfar ismi ile bilinen gemiyi yüzdürmüştür.

Nalglfar isimli gemi tırnak gemisi ismi ile bilinmektedir. Geminin bu ismi almasının sebebi ise ölmüş olan kişilerin kesilmiş olan tırnaklarının bir araya getirilmesi ile bu geminin yapılmış olmasıdır. Bu geminin içerisinde dev soyundan gelen Hyrm ve Muspell bulunmaktadır. Kurnazlığı ile bilinen Loki ise geminin kontrolünde yer almıştır. Ateşin yaratmış olduğu Surt emrinde olan büyük bir ordu ile güney bölgesinden saldırmıştır. Bazı kaynaklarda Muspell’in çocuklarının da bu ordunun içerisinde yer aldığından bahsedilmiştir. Ancak bunların içerisinde en korkunç olan hiç tartışmasız Loki’nin çocuğu olan aç bir kurdun karnını doyurmak için hazırda bekliyor olmasıdır. Bu kurdun ismi İskandinav mitolojisinde adı efsaneleşmiş olan Fenrir’dir. Yer alan eski yazıtlara göre Fenrir için; ‘’Eğer dünyada yeterince yer olsaydı ağzını daha fazla açabilirdi.” ifadesi kullanılmıştır. 

Orduların ve vahşi canavarların kendilerine doğru hızla yaklaştığını gören Heimdall Gjallarhorn’u büyük bir hışım ile üfleyerek tüm tanrıları konseye toplamıştır. Tanrı Odin konseydeki diğer tanrılardan bu durum ile ilgili olarak öneri almak ister ancak bunun için artık çok geçtir. Çünkü canavarlardan oluşan ordu neredeyse kapıya dayanmıştır.

Tanrıların Savaşı

Tanrı Freyr bu savaşta Surt ile savaşmış ancak tüm gücünü kullanmasına rağmen çok güçlü bir silahı olmadığından dolayı ona karşı gelememiş ve yenilip ölmüştür.

Fenrir devasa büyüklükte ki ağzını açıp tanrı Odin’i yutmuştur. Babasını Fenrir’in yuttuğunu gören Vidor hemen olaya müdahale eder ve Fenrir’i kalbinden bıçaklayarak öldürür. Böylelikle babasının intikamını almış olmuştur.

Yer alan farklı kaynaklara göre farklı karşılaşmalarda yaşanmıştır. Büyük canavarların başında gelen Tazı Garmr ile ünlü tanrı Tyr karşı karşıya gelmiş ve savaşmışlar. Bu savaşın sonucunda ikisi de sağ çıkamamış orada ikisi de ölmüştür.

Herkes tarafından bilinen en büyük nefret ve düşmanlık Heimdall ve Loki arasındadır. Bu savaşta o ikilinin de birbirini çok feci bir şekilde katlettiği bilinmektedir.

Yaşanan bu olayların üzerine Surt yarattığı ateş ile tüm yeryüzünü kaplamış ve yeryüzünde ki her şeyi yok etmiştir. İşin aslına bakılacak olursa Ragnarök her şeyin sonu anlamı taşımamaktadır. Yok edilmiş olan dünyada kötülükleri ortadan kaldırıp bu kötülüklerden arınıp bunun yerine iyiliğin ve canlılığın hakim olduğu yeni bir dünya yaratmaktır. Bu yeni başlangıç için şu cümlelerden bahsedilmiştir.

Erdem içerisinde güzel bir yaşam yaşanıldıysa eğer temiz ve ferahlık içerisinde ki mekanlarda, yiyeceğin ve içeceklerin sınırsız olduğu Brimir isminde anlatılarak bitirilemeyecek bir manzarası olan bir yerde Sindri’de yaşamınızı sürdüreceksiniz. Ancak tam tersi bir yaşamınız olduysa eğer naströnd İsmi ile bilinen kötü ruhların yaşadığı yerde yaşayacaksınız. Bu salonun kapısı kuzey yönüne bakmaktadır. Duvarları da iç içe geçmiş olarak yapılmıştır. Bu duvarları içi zehirli yılanlarla doludur.”

Yeni bir dünyanın yükseldiğini görür kadın kahin,
Yine denizlerden ve bir kez daha yeşilliklerle kaplı olarak;
Kartalların gürüldeyen çağlayanların üzerinde uçtukları
Ve dağlardaki akıntılarda balık yakaladıkları.

Aesir yine buluşur Idavoll’da,
Ve konuşurlar Büyük Dünya Yılanı hakkında,
Ve anımsarlar verdikleri zor kararları,
Ve Büyük Tanrı’nın kendisine dair kadim gizemleri
.”

Altın Çağ

Ragnarök sona erdiğinde altın bir çağ başlayacaktır. Tarlalara daha ekinler ekilmeden ürünler kendiliğinden çıkacak, tüm hastalıkların çaresinin olacağı bir dönemdir. Hod tarafından öldürülmüş olan Balder geri dönecek ve Ragnarok’ta ölmüş olan tanrıların kendi çocukları bu tanrıların mirasını geri alacaktır. Yeryüzünü yakıp yıkan bu yangından sadece iki kişi sağ kurtulmuştur. Onlarda sabah erken saatlerde ortaya çıkan çiy taneleri ile hayatta kalmıştır. İnsanoğlunun yeni anne ve yeni babası olacaktır bu ikisi. Ve her şey yeniden en baştan başlamış olacaktır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar